Nereye gidiyoruz...
Biz neyiz?
Aslında çok daha farklı fikirlere sahip olduğum bir konu bu. Fakat daha anlaşılır ve yumuşak bir dille ifade etmeye çalışırsam;
Biz, hayatın sürdürülebilir bir döngünün içerisinde var olmasını sağlayan bir gerçeğiz.
Biz, güneşin doğması veya yağmurun yağması için bir sebep değiliz ama güneşin sıcaklığını, yağmurunsa ıslak damlalarını duygu ve hislerimizle ifade eden bir aracız.
Biz, sevinmek veya üzülmek için, gülmek, ağlamak, sevmek veya nefret etmek için hatta küfredip sinirleri bozmak için yaşayan, yaşamın var olması için nefes alan, etten kemikten ve enerjiden oluşan bir canlıyız. Dünyanın var oluşunun tek kanıtıyız biz.
Biz neredeyiz?
Biz tamda olmamız gereken yerdeyiz.. Hepimiz bir yaradanın olduğuna inanır mıyız bilmiyorum ama dünyanın ve şu yaşadığımız memleketimizin kusursuzca hazırlandığından hiç şüphem yok.
Dünyadan ve doğadan hiçbirşey istemediğimizin farkındasınız değil mi? Örnek vermek gerekirse; ya yaratandan istiyoruz ihtiyacımız olan şeyleri yada annemizden, babamızdan, amcamızdan veya dayılarımızdan istiyoruz kendimizde eksik olanları.. yada çok zengin insanlardan istediğimiz şey her zaman para oluyor belki istiyemiyorsak bile bütün beklentimiz bu. Şimdi aramızdan bir kaçımız ben kimseden birşey istemiyorum diyebilir. Yanlız anlatmak istediğim konu farklı.
Mesela hayatınız boyunca kimseden oksijen, ağaç, dere veya deniz bunlardan herhangi birini istediniz mi? Elbette ki istemediniz, dünya ve doğa bu kaynak ve değerleri sualsiz ve koşulsuz bir şekilde bizlere sonsuz bir keyifle sunuyor.
Hepimiz cennetin nasıl bir yer olduğunu az çok biliyoruz.
Şimdi burnunuzdan derin bir nefes alın ve ağzınızdan yavaşça bu nefesi verin. Hayal edin bize anlatılan cenneti; yemyeşil ormanlar içerisinde usulca ve berrak bir derenin aktığını, etrafında rengarenk çiçekler ve üzerinde uçuşan kelebekleri hayal edin. Ayağınızı o serin sularda gezdirirken kuşların birbirine söylediği şarkıları duyun. Şimdi de Arhavi'yi hayal edin??? Ve bizim için kusursuzca hazırlanan bu cennet memleketimizle gurur duyun işte biz tam da olmamız gereken yerdeyiz.
Biz nereye gidiyoruz..?
Dünya nereye gidiyor? asıl soru bu olmalı...
Günümüz de ülkeler arasında ki dostça gülümseyişlerin ardında yatan gerçekler neler? Siyaset, din, ırkçılık, kapitalizm veya sosyalizm bunca inanç ve ideolojinin amaçları, gayeleri daha doğru daha refah daha huzurlu bir yaşam sağlamak mı?
Binlerce yıldır milyonlarca insanın kanını dökerek kendi ellerimizle sınırlar çizdiğimiz bu dünya da; güneş artık eskisi gibi mi doğuyor acaba.. Ya yağmurlar eskisi kadar ıslatıyor mu toprakları. Herkes dostça bakabiliyor mu bir birinin gözlerine. Gülümseyişler gerçek mi? yada göz yaşları. Duygularımızı ifade etmekte güçlük mü çekiyoruz yoksa menfaat yüklü duygular gerçeği yansıtmakta bize engel mi oluyor. Gülüyoruz para için ağlıyoruz para için seviyoruz para kızıyoruz para... Neden değiştik neden bu lanet para her değerin önüne geçti. Bir gün anlıyacak mıyız paranın gerçekten herşeyi satın alamadığını. Karnımız açken o çok sevdiğimiz paranın, bizi doyuramadığın da anlayacak mıyız? aslında dünya kurulduğun da paranın olmadığı halde bu doğanın nimetleri hepimize yettiğini bir gün?
Kan dökmeli miyiz petrol yüzünden, araçlarımız yürüsün diye. İnsanları yok etmeli miyiz daha geniş topraklara sahip olmak için. Sınırlar çizilmeli mi dünya da, sen orada kal buralar benim demek için. Aç mı bırakmak gerekiyor diğerlerini, benim daha çok yiyebilmem için.
Söyleyin susmayın artık söyleyin denizleri doldurmalı mıyız uzaktakilerin buralara gelebilmeleri için. Kesmek zorunda mıyız ağaçları hanlar, konaklar, villalar yapmak için. Dereleri kurutmalı mıyız aydınlıkta kalmak için.
Gerçekten ağaçlar gereksizce mi yükseliyor göklere.. Sular gerçekten boşa mı akıyor???
Söyleyin utanmayın dünya nimetleri bana yetmiyor bir ekmek bir zeytin bana yetmiyor, doymuyorum deyin...
Söylüyorum size nereye gittiğimizi....
Bedel ödemeye gidiyoruz....
Erdinç ATABAY |